24 Ekim 2017 Salı

Saçmalayabilmek gerek bazen.

Saat 00:21. Arka plan müziği Mogwai-Take me somewhere nice. Blog yazmak için gereken şartlar hazır. Sadece benim saçmalamam gerek.

 Bir şeylerden bahsedeceğim ama tam olarak neden bahsedeceğim inan ben de bilmiyorum. Mutluyum, huzurluyum, bu ara her şey istediğim gibi gidiyor. Bir sevgilim var. Hak edemeyeceğim kadar güzel, iyi, saf, temiz biri. Şükürler olsun diyorum bu duruma. İşim gücüm var. Okuyorum aynı zamanda da. Paramı kazanıyorum. Aileme yük olmuyorum. Aksine destek çıkıyorum. Zaten bir erkek  başka ne ister. En azından benim gibi düşünen biri. Bunlar benim için zamanın ötesine yani ileriye hazırlık gibi bir durum. Paranın nasıl kazanıldığını biliyorum. Bir ailenin nasıl geçineceğini biliyorum. Annemi ve kardeşimi nasıl kollamam gerektiğini biliyorum. Artık tabiri caiz ise bir aileye nasıl reislik yapılabilir biliyorum. Bu konuda da mutluyum. Soranlar öneride bulunanlar oluyor tabi. Bu yaşlarını yaşa, çalışmayı bırak öğrenciliğin tadını çıkar gibisinden. Denedim bir ara ama bana göre değil. Böylesi daha güzel. Emek veriyorsun. Okula da işe de ailene de. Benim için her şey böyle daha anlamlı. Zamanımın her dakikasının önemli olduğunu biliyorum. Nasıl kullanmam gerektiğini biliyorum. Tabi çoğu zaman ders kısmına biraz, biraz değil daha çok, baya da denebilir, tembellik yapıyorum. Prenses bu konuda çok haklı. Derslere biraz daha asılmam gerek. Bunu ben de biliyorum ve asılacağım. Sadece biraz alışma süreci gerek bana. Çok değil. O dönemdeyim. Biliyorum ki gerçekten asıldığım zaman çok güzel şeyler başarabilirim. Belki de bunun rahatlığı var bilemiyorum.

   Diğer konuya dönecek olursak. Babam farklı şehirde. Yaklaşık 4 senedir ayrı gibiyiz. Gelir gider halimize bakar yapabileceklerini yapar ve sonra döner. Gerisi bana kalır. Bazen bu durum canımı sıkar. Yapmak istediğim bazı şeyleri ertelememe ve ya vazgeçmeme sebep olur. Gece eve gelmek zorunda olmak, aileye daha çok zaman ayırmak, ayriyetten ev için koşuşturmak gibi. Asla şikayetçi değilim. Aksine çoğu zaman hoşuma gider ama bazen de canımı sıkar. Keşke babam burada olsa derim. O yapardı bu işleri ben de gezer tozar ve ya dalgama bakardım derim. Sonra geçer ve yine yola koyulurum o işleri yapmak için.


   Bir sevgilim var benim. Ailemden ve bu çevremden başka bir hayatım gibi. Onun yanındayken her şeyin daha kolay olduğunu hissediyorum. Böyle şeyleri takmamaya başlıyorum. Unutuyorum uzaklaşıyorum. Sadece onun oluyorum. Doğru mu yanlış mı kestiremiyorum ama böyle olması gerektiğine inanıyorum. Bana güç veriyor. İnanç veriyor. Umut veriyor. Mutlu ediyor. Bir insan şu an yaşadığım hayattan başka ne isteyebilir diyorum bazen. Acaba nankörlük mü ediyorum. Bilemiyorum. Şu an tek bildiğim şey çok  saçmaladığım ve şarkının bitmiş olması. He bir de etraf çok karanlık evde herkes uyuyor. Sadece ben ayaktayım. Sevgilim arkadaşlarıyla ders çalışıyor. Ben blog yazıyorum.


  Konunun sonuna gelirsek. Sadece prensesin yanında şımarabiliyorum. Tam olarak bu yaştaki ben olabiliyorum. İstediğim gibi davranabiliyorum. Çoğu sorumluluktan uzaklaşabiliyorum. Yani anlayacağınız onun yanında ben oluyorum. Ya da biz oluyoruz. Şu anda saat 00:41 ve hayattan evrenden dünyadan, prensesten, önemlisi de yaradan dan tek istediğim bunu bana çok görmemeleri. 


   Sizce de, ya da sence de prenses, bu yaşta bu kadar sorumluluğa sahip olmak ve bundan hiç şikayetçi olmamak çok değil mi ?



Her doğru, insana bir sorumIuIuk, her fırsat bir zorunIuIuk ve sahip oIduğu her şey de ona bir görev yükIer.

John D. RockefeIIer Jr.







11 Ekim 2017 Çarşamba

Bir Sonun Ne Kadar Güzel Başlangıcı Olabilir ?

    Birini düşünün. Öyle biri ki, çok güzel seviyor. Öyle biri ki öyle güzel sevdiriyor ki...


    Hayatımda ilk defa sende gördüm bir insanın bu kadar güzel sevilebileceğini. İmkansız diyordum hep yok öyle sevgiler sahte yalan diyordum. Yanılmışım. Çocukluğunu sevdiğin gibi seviyorsun beni. Babanın akşam eve altılı renkli boyama kalemleriyle eve girişindeki sevinci görüyorum sende beni severken, ve yahut  bayramda alınan kırmızı ayakkabılarını bayram sabahı giymeyi beklerken ki o heyecanı görüyorum güzel gözlerinde. Yüreğinin derinlerinde yatan o acı sevgiyi o kadar net hissediyorum ki; bırak seni sevmek senin için nefes almamak elde olmuyor. Parkta balon gören minik bir kız çocuğunun babasına "bana balon alır mısın?" deyişinde ki umutla seviyor beni. İnan bana prenses seni sevmenin ne kadar güzel bir şey olduğunu öyle güzel hatırlatıyorsun ki bana; sevmemek için biraz deli olmak gerekiyor.

  Evet öyle. Seni sevmek. Demiştim ya sana seni sevmek diye cümleye başlasam gece biter diye. İşte o gece bu gece.

  Hatırlıyor musun beraber gecelerimizi, en derinlerimizi, dertlerimizi, sevinçlerimizi. O geceler tütüyor gözümde. Özlüyorum. O kadar çok özlüyorum ki öyle zamanların bir daha gelmeyeceğini kendime itiraf edemiyorum. Korkuyorum. Gece evde tek kalamayan çocuklar gibi korkuyorum. Benden gidersen diye korkuyorum.
   Her insanın kendince sıkıntıları vardır. Kimisinin belası, kimisinin karanlık dünyası. Ama eminim ki o insanlar da huzur arar. Bulur ya da bulamazlar orası ayrı. Şanslıyım ki şu günlerde huzuru bulduğum biri var. Sevmek afilli sözler istemez. Ya da aşırı ilgi sevmek demek değildir. Küçük şeylerdedir sevmek. Bu soğuk günlerde "Üstünü sıkı giy, üşütme" dedir sevmek. Ve ya "Yemek yedin mi? Karnın aç mı?" dadır sevmek. "Dikkatli ol"dadır sevmek. Sevginin atası inanmaktır. Ve ben hiç bir şeye inanmadığım kadar inanıyorum sana, bana.

   Hele ki o meraklı bakışların. Zeytin gibi simsiyah gözlerin. Bana baktığında kayboluşum gözünde. Kızarsın çoğu zaman "Bana baksana nereye bakıyorsun" diye. Bakarım bakarım da her baktığımda ayrı bir yere kaybolmak, seni dinleyememek... Sorarım sana bir daha anlatsana diye. Tekrar kızarsın sen beni dinlemiyor musun diye. Emin ol benim gözümden kendi gözüne baksan bırak dinlemeyi, konuşturmazsın bile. Alıyorsun beni götürüyorsun uçsuz bucaksız diyarlara.

  Müziği severiz. Bazen tarzlarımız tutmasa da genelde beğendiğimiz şarkılar ortaktır. Bana en sevdiğin şarkı ne diye sorsan sen derim. Yeminim olsun ki dünya üzerinde hiç bir sanatçı seni çalamaz, söyleyemez. Hiç bir müzisyen notanı yazamaz. Hiç bir besteci besteleyemez sesini. Dinlediğim en iyi şarkısın sen.

  "Fazla söze ne hacet. Ben sana deli gibi aşinayım."
   Bir ailem bir sen. Şu an burada bunu yazan kişi en çok bu ikisine muhtaç.
   Bilirim seni. Evimin yolu gibi bilirim seni. Yalan söyleyemeyişini, ilk olarak burnunun üşüdüğünü, küçücük ellerinin arasında tuttuğun kalbi, babanı ne kadar çok sevdiğini, çok korktuğunu..
Dediğin gibi eğer sevmek aşına olmaksa, ben de sana deliler gibi aşinayım.

  Bunca şeye rağmen sevmek sevilmek çok güzel be prenses. Gitme olur mu. Beni karanlıkla yalnız bırakma. Hele ki şu sıralar tek aydınlığım sen iken.

 Ahmet Kaya demiş bize de yazmak düştü. "Ellerimi tutmazsan gülüm Yakarım Geceleri!"


  Bu Sonun bir başlangıcı oldu. Şahitsiniz. Bir sonun ne kadar güzel bir başlangıç olduğuna...

17 Haziran 2017 Cumartesi

Ölümün en güzeli.

Ölümün iyisi olmazmış. Öyle derler. Doğruda derler. Öldürmeninde iyisi olmaz bunu bilmezler. Bir katil düşün. Kan dökmemiş, can almamış ama daha beterini yapmış. Gelecek katili, hayal katili, umut katili... kandan daha kötü değil mi bunlar. Emin ol ölmekten daha kötü güz güzeli. Kendi vicdan mahkemende yargılanmak, hemde her gece. Her gece idam yemek, her gece ölmek, sabahına tekrar dirilmek.

  Seni öldürdüm ben güz güzeli. Ölerek öldürdüm. Aydınlıklarını kararttım. Güneşini söktüm aldım. Kalbini söktüm aldım. Günahın boynuma. Söylesene güz güzeli ben şimdi yaradana nasıl sığınayım. Ne diyim nasıl dua edeyim, sana nasıl hesap vereyim. Bi özüre bi affetime olmaz bu işler güz güzeli. Kaçmakla olmaz bahane bulmakla olmaz. Başkasını suçlamakla olmaz...

 Ama bir şey var. Ne kadar doğru ne kadar iyi ne kadar kötü kestiremiyorum. Kendimi öldürüyorum yine seni bende yaşatıyorum güz güzeli. Hakkım olmasada yaşatıyorum.

  Bırak yaşatayım, unut deme bana. Önüne bak deme bana. Hayatına bak deme bana. Bırak bari bunu yapayım.

 Aslında haklı değiller güz güzeli. Ölüm her zaman kötü değil. Seni yaşatmak ölmekse, gözüm kapalı ölürüm. Ölüyorumda.

   Her adımım daha derine, ölüyorum.

15 Haziran 2017 Perşembe

Yaşatmasını biliyosan, kimsenin ölmesine inanmana gerek kalmaz.

Öfkeliyim. Sana değil be gülüşü pırlanta. Kendime, aileme, kuzenime, arkadaşlarıma. Bana seni yaşatmayan herkese öfkeliyim. Açıklama yapamadığım için en önce kendime öfkeliyim. Ramak kalıyo, ben böyle hayatın ta evveliyatını sikeyim demeye ramak kalıyo. Bitsin demeye ramak kalıyo. Aklıma geliyosun. Bende hala yaşadığın aklima geliyo. Yemin billah olsun ki yüreğini hala hissettiğim için kımıldayamıyorum. Yaşatıyorum seni.
   Neşet babanın "niye çattın kaşlarını"da yaşatıyorum, Musa babanın " Belki bir gün çıkar gelir diyorlar, gönül muradını da alır diyorlar. Seven sevdiğini bulur diyorlar, umudumu kestiğimi söyleme, ona söyleme" dizesinde, yine neşet babanın "bir ayrılık bir yoksuzluk bir ölüm", "yazımı kışa çevirdin kar yağdırdın leylam" , "Şu ellerde gez gayrı aman, katip olda yaz garyı aman aman, biz kazma al bir de kürek, mezarımı kaz gayri" dizelerinde, amirimin "ben unutmak istiyom la" sözünde, Cemal Sureyyanın " ne olur okuma bu mektubu çarşamba günleri" şiirinde...

  En güzeli de bu kalbin hala kararmamış en aydınlık yerinde yaşatıyorum seni güzel yüzlüm.

  Sanma bi vedaya sığdırdım seni. Sanma yine kaçtım gittim. Sanma seni yine terkettim. Yoluna taş koymak istemedim sadece. Unut beni. Sezen ablanında dediği gibi kolay olmayacak elbet üzüleceğiz.

 Unutma ama beni. Öyle bi unut ki unutma. Unutma beni gönlü güzel yarim. Çünkü benim yeminim var. Unutmayacağım. Yerini kimseye doldurtmayacağım. Bu konuda çünkülerim çok. En büyük çünkümde; en derinimde sen varsın. Ne senden önceki, neden senden sonrakiler daha derine inemez.

Unutma beni yârim. Unutma.



9 Haziran 2017 Cuma

Son.

Haklısın. Artık uzun yazılara gerek yok. Artık geçmişe gerek yok. Artık sana ben kalaya gerek yok.

Artık saat, 00.01 oldu.

8 Haziran 2017 Perşembe

Saat sana ben kala...

Zaman geçiyor, günler haftalar, aylar ve yıllar bitiyor. Yeni yaşanmışlıklar geliyor, eskileri unutuluyor. Sahi unutuluyor mu?
   Mecburiyetimin, kendime ördüğüm demir parmaklıklarım, yardımını esirgemeyen tanıdıklarım. Sana kavuşamamın en büyük etkenleri. Sahi en büyük etken bendim ya. 
   Zaman ve zamanın ötesi. Zaman şimdiyse, zamanın ötesi sensin. Değeri bilinememiş onca anı, hak verilememiş onca yakarış, kanadı kırık kuş misali onca çırpınış.. Oluk oluk akan onca gözyaşı, kan değilde sevginin o en berbat hissini; acıyı pompalayan bir kalp, ve bunların hepsini aynı zaman diliminde yaşayan bir melek...
  Bunları bir zamana sığdırabilir miyiz? Bunlara bir bahane bulabilir miyiz? 
   Durdu zaman. Saat tam olarak sana ben kala durdu. Ne sen öteye geçebildin, ne ben. Ne sen beni affedebildin, ne ben seni kollarıma alıp sarabildim. 
  Ne olur şimdi gel. Gel yüreğimin sana açılmış, zincir vurulmuş kapılarinı aç. Aç ki yaralarını kendi yüreğimle sarayım. Gel ki bedenini, yaşanmışlıkları, yaşanmamışlıkları, yaşanacakları seninle beraber kollarımın arasına sarıp sarmalıyım. Gel ki tamamlanalım. Ben hazırım, her şeye hazırım. Gel sen yeterki. 
Gel ki akreple yelkovanın tam 12 de birleştiği gibi, sen- ben, biz olalım, tam sen ben olalım.