8 Haziran 2017 Perşembe

Saat sana ben kala...

Zaman geçiyor, günler haftalar, aylar ve yıllar bitiyor. Yeni yaşanmışlıklar geliyor, eskileri unutuluyor. Sahi unutuluyor mu?
   Mecburiyetimin, kendime ördüğüm demir parmaklıklarım, yardımını esirgemeyen tanıdıklarım. Sana kavuşamamın en büyük etkenleri. Sahi en büyük etken bendim ya. 
   Zaman ve zamanın ötesi. Zaman şimdiyse, zamanın ötesi sensin. Değeri bilinememiş onca anı, hak verilememiş onca yakarış, kanadı kırık kuş misali onca çırpınış.. Oluk oluk akan onca gözyaşı, kan değilde sevginin o en berbat hissini; acıyı pompalayan bir kalp, ve bunların hepsini aynı zaman diliminde yaşayan bir melek...
  Bunları bir zamana sığdırabilir miyiz? Bunlara bir bahane bulabilir miyiz? 
   Durdu zaman. Saat tam olarak sana ben kala durdu. Ne sen öteye geçebildin, ne ben. Ne sen beni affedebildin, ne ben seni kollarıma alıp sarabildim. 
  Ne olur şimdi gel. Gel yüreğimin sana açılmış, zincir vurulmuş kapılarinı aç. Aç ki yaralarını kendi yüreğimle sarayım. Gel ki bedenini, yaşanmışlıkları, yaşanmamışlıkları, yaşanacakları seninle beraber kollarımın arasına sarıp sarmalıyım. Gel ki tamamlanalım. Ben hazırım, her şeye hazırım. Gel sen yeterki. 
Gel ki akreple yelkovanın tam 12 de birleştiği gibi, sen- ben, biz olalım, tam sen ben olalım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder